ziyaretci sayacı


Aktif :
Bugün :
Toplam :
Anasayfa
Amelsiz İlmin Hiç Faydası Yoktur

Rahman ve Rahim olan yüce Allah’ın adıyla

Pek aziz ve muhterem kardeşlerim

İçerisinde yaşadığımız şu asırda teknolojinin imkânlarının en üst seviyede kullanıldığı, ilim öğrenmek isteyene yüce Allah’ın bütün imkânları seferber ettiği, bir zamanda yaşamaktayız. Ne var ki; bütün bu maddi ve manevi imkânlara karşın, insanların bu konuda duyarsız, ilgisiz, olduklarını üzülerek görmekteyiz. Sanki,  Müslümanlar şu tarihi sözü unutmuş gibi “ Beşikten mezara kadar ilim öğrenin.”1 Bu söz zihnimizde her daim canlı tutulmalıdır.

Bizden önceki insanlar, ilmi at sırtında giderek insanlara ulaştırmışlardır. Çok zor ve imkansızlıklar içerisinde mücadele vermişler,  hatta, cumhuriyetin ilk yıllarında, Allah demenin suç sayıldığı, kuran okumanın yasaklandığı, çok af edersiniz, ahırlarda, samanlıklarda, gizli saklı yerlerde kuran okutmuşlar, ilmi mücadele vermişler. O günlerden Rabbimiz şimdi bizleri bu günlere taşıdı. Elhamdülillah. Aslında bu sohbetimizde “amelsiz ilmin hiç faydası yoktur”  konusundan bahsedecektim, böyle bir giriş yapıverdik.

Sevgili kardeşlerim;

Amel edilmeyen ilmin hiç kimseye faydası yoktur.  Ancak amel edilirse fayda sağlar. Bu şuna benziyor, bir kavanozda bal var,  yıllarca o bala kavanozun dışından baksak, hiç tadının nasıl olduğu anlayabilir miyiz?  Elbette ki hayır, işte öğrenilen ilmin faydası ancak ihlas ile amel edilince olur.

Karamanımızın manevi şahsiyetlerinden Karasakal Hoca Efendi (k.s.) bir sohbetinde bu konuyu şu misalle anlatıyor;

“ Bir merkebin (eşeğin)  sırtına en son gelişmiş füze, bomba silah yüklesek; kurtların bulunduğu bir dağa salıversek, kurtlar, o merkebi, sırtında silahlar olduğu halde yerler, yani eşeğin sırtındaki silahların, eşeğin canının kurtlara karşı korunmasında bir faydası olmaz”. 2

İşte bu misalde olduğu gibi kardeşlerim, bir ayet bile öğrensek, bir hadis bile öğrensek, mutlaka onunla amel etmenin gayreti içerisinde olmalıyız.

Bu konuda asrı saadetten şöyle bir hatıra anlatılır;

Kesir b. Kays (r.a.) şöyle anlatıyor;

“ Mescidi-i Dimeşk ‘te  Ebu Derda’nın yanında oturuyordum. O’na birisi geldi  ve şöyle dedi : Ya Ebu Derda, Resullah’ın Medine ‘sinden  geldim. Sebebi senin Resulullah’dan naklen anlattığın hadisi şeriftir. Ben ticaret için ya da başka bir iş gelmedim. Sadece bu hadisi şerifi senden öğrenmeye geldim. Dedi.

Bu Derda (r.a.) : demek sadece bunun için geldin, “dedi.

Sonra şöyle anlattı;

Allah’ın resulü (s.a.v.) şöyle buyurdu;

“ Bir kimse ilim öğrenmek için bir yola düşse, Allah–u Teâlâ cennet yollarından birini ona kolaylaştırır. Melekler onun yaptığından hoşnut olurlar ve kanatlarını indirirler. Gökte ve yerde ne varsa, hatta su içerisindeki balıklar bile ilim talebesi için istiğfar ederler. Âlim’in abide (yani durmamadan ibadet edene)  nazaran üstünlüğü, mehtaplı gecede diğer yıldızlara nazaran ayın üstünlüğü gibidir. Âlimler peygamberlerin varisleridirler. Peygamberler ne altın, ne gümüş, ne de para miras bıraktılar; onlar ancak ilmi miras bıraktılar. Bir kimse eğer bu ilmi alırsa bol nimete kavuşmuştur.”3

Kıymetli kardeşlerim

Her Müslümanın kendisine yetecek kadar ilim tahsil etmesi farz-ı ayındır. Yani kardeşlerim, yapmış olduğu bütün ibadetlerindeki kural ve kaideleri öğrenmiş olur.

Sevgili kardeşlerim

Bu konuda Muaz bin cebel (r.a.) Hazretleri bizlere şöyle nasihat ediyor;

“İlmi öğrenin, zira Allah için öğrenmek, öğrenene Allah korkusu verir. İlmi talep etmek ibadettir. Müzakeresi tespihtir. Araştırması en büyük cihattır, ilmi bilmeyenlere öğretmek sadakaların en makbulüdür. İlmi ehline vermek ise, Allah’a en yaklaştırıcı bir davranıştır. Yalnız kaldığı zaman âlimin en yakın arkadaşı ilimdir. Tenha yollarda ise en emin yoldaşıdır. Dinde delilidir. Genişlikte ve darlıkta sabrı öğretir. Dostlar yanında yardım eden bir vezirdir. Yabancılar yanında ise sana en büyük destektir.” 4

Sevgili kardeşlerim

Burada şunu vurgulamak istiyorum; bizim için âlimler dünyada cevher taşıdır. Ne zaman ki, alimler baş tacı edildi, ne zaman ki, alimler bu ümmetin dert ortağı oldu,  ne zaman ki,  alimlere danışıldı, fikirleri alındı, ne zaman ki, fitne zamanında alimler fikri ve kalbi birlik içerisinde konuştu,  avam sustu,  işte o vakit   bu ümmeti için zafer ve muzafferiyet vakti demektir.

Ne zaman ki, âlimler aşağılandı, itibarları kalmadı, ne zaman ki, âlimlerin sözü değil cahillerin sözüne ve görüşüne itibar edildi. Ne zaman ki, âlimler sadakaya, zekâta, fitreye muhtaç duruma düşürüldü. O vakit bu ümmet için zillet vaktidir. Âlimine, hocasına, velisine, ilim adamına, doktoruna mühendisine, sahip çıkmayan bir milletin gelecek nesillere müreffeh bir gelecek vadetmesi düşünülemez. Zira âlimler peygamberlerin varisleridir. Meseleye bu gözle bakmak mecburiyetimiz vardır.

Aziz kardeşlerim,

Sadece ilim öğrenmek bir Müslüman için yeterli değildir. İnsan ilim öğrenir ama amel etmez ise bu çok tehlikelidir. Okumuş cahilin zararı bilmeyen cahilden daha çok tehlikelidir.

Zira, Cuma suresinde yüce Allah bu tür âlimleri şu şekilde bize tarif ediyor.

“Kendilerine kitap (Tevrat) yükletilen, sonra onu taşıyamayanların durumu; koca koca kitaplar taşıyan merkebin durumu gibidir.”5

Peygamberimiz  (s.a.v.) ise bir hadisi şeriflerinde şöyle buyuruyor;

“Kıyamet günü en şiddetli azaba uğrayacak kimse, ilimden menfaati olmayan âlim dir.”6

Evliyanın büyüklerinden Süfyan-ı Sevri (r.a.) şöyle buyuruyor;

“İlim amelden yardım ister, imdat eder; eğer amel ilime cevap verirse onunla kalır, eğer amel ilme cevap vermezse, ilim onu terk eder.7

Asrı sadetten şu hatıra bize nakledilir;

Mekbul, Abdurrahman’dan (r.a.)  dinlediği bir olayı şöyle anlatıyor:” Biz Küba mescidinde ilim tedrisatı yapıyorduk. Biz oradayken Peygamber Efendimiz (s.a.v.) geldi ve bizi ilim tedrisatı yaparken gördü ve bize ; ” İstediğiniz kadar ilim öğrenin, o ilimle amel etmedikçe, Allah size sevap vermez “ dedi. 8

Kıymetli kardeşlerim,

Bu hadiseden de anlaşılacağı üzere sadece ilim öğrenmek yetmiyor, öğrendiğimiz ilimle amel etmek, onu hayatımıza yaşantımıza yansıtmamız gerekiyor. Bir Müslüman Allah’ı sevdiğini söylerse, onun bu sevgisi ispat iste, ispat-ı ise Rabbimizin emirlerine harfiyen uymasıdır. Bir Müslüman, Hazreti peygamber (s.a.v.)’ i sevdiğini söylüyorsa, onun bu sevgisi ispat ister, ispat-ı ise Efendimiz (s.a.v.)’in sünnetine harfiyen uyması iledir.

Kardeşlerim,

İlim öğrenip de amel etmeyenlerin durumunu bize İsa (a.s.)  şöyle anlatıyor;

“İlim öğrenip de amel etmeyenlerin hali, gizli gizli zina yapan kadın gibidir. Kadının hali bir müddet sonra belli olur ve yüz kızartıcı bir suç işlediği ortaya çıkar. Âlim ilmiyle amel etmez ise, kıyamet günü onun hali de apaçık ortaya çıkar.” 9

Aziz kardeşlerim, bu dünya da halimizi saklarız ama ahirette asla saklayamayız, dünyada yapıp ettiklerimiz hep ortaya dökülür ve çok pişman oluruz, çok mahcup oluruz. Yüce Allah diyecek ki o gün, buyur dünyadan getirdiklerin, bak, eğer kabul ediyorsan bende kabul edeyim, eğer kabul etmiyorsan, senin bile beğenmediğini ben nasıl beğenirim diyecektir.

Sevgili kardeşlerim,

İlmi ile amel etmeyen âlimler için Efendimiz (s.a.v.) hep endişenmiş onların ümmetine çok zararı dokunacağını şu sözleriyle dile getirmiştir;

“Ben deccaldan ziyade, deccallardan korkuyorum,

Ashab-ı kiram;

Bu nasıl olur Ey Allah’ın resulü kimdir bu deccallar? Diye sorarlar,

Efendimiz (s.a.v.) şöyle cevap verir;

-İnsanları delalete götüren âlimlerdir”. Buyur du.10

Hazreti Ömer (r.a.) bir sohbetinde bu konuya şöyle ışık tutuyor ;

“Bu ümmet hakkında en çok korktuğum; bilen münafıktır, bunun üzerine Ashab-ı kiram – ya emir-ul mü ’minin, insan hem âlim hem de münafık nasıl olur? Diye sordular,

Hazreti Ömer (r.a.) onlara şöyle cevap verdi;

-Dili âlim, ameli ve kalbi cahildir.11

Usame bin zeyd (r.a.)  Hazreti Peygamber (s.a.v.) Efendimizden şöyle rivayet ediyor;

“Kıyamet günü bir âlim Allah’ın huzuruna getirilir ve ateşe atılacaktır. O âlim, su almak için kuyunun etrafında dönen hayvan gibi, bağırsakları dışarı çıkarılmış bir şekil de, etrafında dönecek duracak. Ateş ehli gelip;

Ne oldu sana , sen bize hayrı tavsiye edip, şerden sakındırıyordun!..’ derler . O da;

‘Ben size hayrı tavsiye ediyor, fakat kendim yapmıyordum. Şer den sakındırıyordum, fakat kendim o şerri işliyordum ‘ diyecektir. 12

Bu konuda sultanımız Gavsul azam Seyyid Abdulkadir Geylani (k.s.) Hazretleri şöyle buyuruyor:

Ey evladım,

Nasihati önce kendi nefsine et. Kendi nefsin nasihate muhtaç iken başkalarına nasıl nasihat edebilirsin. Kendin amel olarak işlemediğin bir ibadeti başkalarına nasıl dersin. 13

Sevgili kardeşlerim,

Özet olarak şunu diyebiliriz ki;  ilim bir mümin için şarttır. Fakat bundan önemlisi ise, o ilmi tatbik etmektir. Ondan daha önemli bir şey var, o da yapılan amelin ihlas ile yapılmasıdır. Yukarıda arz etmeye çalıştığımız hadisi şeriflerde, ilmi öğrenip ama amel edilmediği için akıbetin nasıl olacağını Efendimiz (s.a.v.) bize haber verdi. Onun için kardeşlerim, amelsiz ilimin sahibine hiçbir faydası dokunmaz. Böyle birinin durumunu, kuran-ı kerim, yük taşıyan merkep olarak tarif ediyor. Yüce mevlamız cümlemizi ilmi ile amel eden ve ibadetlerine ihlaslı olan kullarından eylesin. Âmin.

Selam ve Dua ile..

Hizmetkâr 23.09.2014

Dipnotlar

1.     Sadeti ebedîye şir’a

2.     Sohbetler / Karasakal Hoca Efendi (k.s.)

3.     Durretü’l vaizin

4.     El Esabe

5.     Cuma suresi, 5

6.     Ramuzul Ehadis                  

7.     Ramuzul Ehadis

8.     Tabakatül Kübra, İmamı Şarani (k.s.)

9.     Ramuzul Ehadis

10.  El Esabe

11.  El Esabe

12.  El Esabe

13.  Fethur Rabbani /Seyyid Abdulkadir Geylani (k.s.)

İrfan Meclisi / Damlalar Serisi

Seyyid Muhammed Karamani ks Kimdir?
Hava Durumu
Ziyaretçilerimizden Gelen Mesajlar
Kayıtlı Video Bulunmamaktadır.
tarih
Hakkımızda

Hakkımızda
Misyon
Vizyon
İletişim

Telefon : 05446885258

Adres : İmaret Mah. 154. Sokak 7/1 Merkez KARAMAN
© Copyright 2012 Her Hakkı Saklıdır
Proteks Bilisim Teknolojileri
Aktif :
Bugün :
Toplam :