Tasavvuf hakkında Pirimiz Abdulkadir Geylani (r.a) şöyle buyurmaktadır;
Tasavvuf; Allah'a karşı sadık olmak, insanlara karşı güzel ahlaklı olmaktır. Allah'a karşı sadık olmak, kulluk için geldiğimiz bu dünyada Allah'ın kanunlarını çiğnememek, haramlardan ve şüpheli şeylerden uzak durmaktır. İnsanlara karşı güzel ahlaklı olmak ise, şahsımıza yapılan eziyetlere tahammül etmek fakat Allah'ın çizdiği çizgiye hakaret edenlere ise muhalefet etmektir.
Tasavvufun kaynağı Cibril hadisi diye bildiğimiz şu Hadis-i Şerif’te geçen ‘’İhsan’’ kavramıdır.
Sonlu bir dünyada sorumlu ve belli bir ömre sahip olan insanoğlu, dünyayı ve sonrasını değerlendirirken bazı güç odaklarının tesiri altında kalmıştır. Bunlar iman, dünya, nefis, öteki insanlar ve şeytandır.
Ümmü Seleme (r. anha) annemiz anlatıyor: "Resûl-i Ekrem (s.a.s) sabah namazını kılıp selam verince şöyle dua ederdi: Allah'ım senden faydalı ilim, temiz (tayyib) rızık ve kabul olunmuş amel istiyorum." (İbn Mâce, İkâmetu's-Salât, 32)
Güne bu dua ile başlayan Resûl-i Ekrem (s.a.s) Efendimiz, bir başka hadiste de şöyle buyurmaktadır: "Bütün insanlar sabah işe başlar; kimi kendisini Allah'a satar ve azat eder; kimi de şeytana ve nefsine satar ve kendisini helâk eder" (Sahih-i Müslim, Taharet 1).
Yukarıda vermiş olduğumuz hadiste Efendimiz, Rabbimizden güne başlarken üç hususu arzuluyor. Bunlar faydalı ilim, temiz rızık ve kabul olunmuş ameldir ki insanın maddi ve manevi hayatının kaynağı konumundadırlar. Bunları sırasıyla şöyle izah edebiliriz.
Meşhur hikâyedir; teknolojinin, buzdolabını ve derin dondurucuları icat edecek kadar gelişmediği zamanlarda, dağların yükseklerinden buza dönüşen kar parçaları kesilir ve pazarlarda satılırmış. Sıcak bir yaz günü Bağdat Çarşısında bir adam dağlardan getirdiği karları satmaya çalışır. Ne var ki pek satış yapamaz ve kar parçaları da öğle sıcağında erimeye başlar. Geçimini bu yolla temin etmeye çalışan şahıs; “sermayesi eriyip giden bu adama acıyın, merhamet edin, bu fakirden buz alan yok mu?” diye canhıraş bağırmaya başlar.